Mitochondria and negative ions.
Mitekondrilerdeki hassas elektrik dengesi.
Hayatın devamı için sebepler açısından vücudumuzdaki organ ve dokuların her an görev yapar durumda olması lâzımdır. Hücreden başlayarak sistemlere kadar bütün vücudumuzun sağlığını sürdürmesi yaratılıştan kendisine verilmiş metabolik süreçlere ait kimyevî hâdiselerin işleyişine bağlanmıştır. Vücudumuzdaki kimyevî reaksiyonların aksamadan yerine gelmesi için ise enerjiye ihtiyaç vardır. Fabrikalar için gerekli enerji ihtiyacı nasıl enerji santralleri tarafından sağlanıyorsa, vücudumuzun enerjisi de hücre içindeki mikro enerji santralleri olan mitokondri isimli organeller tarafından sağlanır.
Her hücrenin içine onun ihtiyacı olan enerjiyi temin edecek kadar mitokondri vardır. En fazla enerji kullanan organın hücrelerine en çok sayıda, daha az enerji gereken hücrelere ise daha az sayıda mitokondri verilmiştir; çok iş yapana çok, az harcayana az . Bir hücrede mitokondri sayısı 100 ila 1000 arasında olabilir. Gözle görülmeyecek kadar küçük olan hücrelere, bu kadar mitokondri nasıl sığdırılmıştır?
Vücudumuza ait biyolojik özelliklerimiz, anne ve babamızdan aldığımız eşit sayıdaki kromozomlar üzerine kodlanmış DNA molekülleriyle belirlenir. Dolayısıyla bütün özelliklerimiz anne-babamızın ortak katkısıyla bize geçen genlerin baskınlık veya çekinikliğine göre belirlenir. Ancak bunun bir istisnası mitokondrilerdir. Mitokondrilerimizin hepsini annemizden alırız. Bunun sebebi; yumurta hücresi içine döllemek üzere giren spermlerin sadece çekirdeklerinin yumurta ile kaynaşması ve kuyruk kısımlarının yumurtaya girmemesidir. Bu ne demektir? Spermlerin yumurtaya ulaşması için çok hızlı kuyruk çırpmalarını temin eden mitokondriler, spermin kuyruk bölgesindedir. Döllenme anında kuyruk kısmı yumurtanın içine girmeyip dışarıda kaldığından, yumurta içine babadan mitokondri girmez. Dolayısıyla da yeni yavrunun mitokondrilerinin hepsi annesinden gelmiş olur. Çok önemli bir özellik de mitokondrilerin çoğalmaları için, hücre çekirdeğindeki esas DNA'dan bağımsız, kendilerine ait DNA programına sahip olmalarıdır.
Eğer her hücrede sadece bir tane mitokondri olsaydı, bırakın hareket etmeyi hiç kımıldamadan yatsak bile vücuttaki metabolik süreçlerin gerçekleşmesi için gerekli 1.100-1.500 kalorilik enerjiyi bile sağlayamazdık. Bunun tipik bir misalini Myastenia Gravis denilen bir hastalıkta görebiliyoruz. Bu hastaların kasları felçtir, hiç hareket edemezler. Çünkü mitokondrileri hareket için gerekli olan enerjiyi sağlamak için bölünüp çoğalmazlar. Hücrelerde yeterli sayıda mitokondri yoktur. Bu hastalık, annenin mitokondrilerinin DNA'sında taşınarak çocuğa geçtiğinden, mitokondrial kalıtıma enteresan bir örnektir. Az sayıda mitokondri, kasların hareketi için yeterli enerjiyi üretemediğinden, kaslar kasılma görevini yapamazlar. Enerji üretimi yetersiz ülkelerde, sokak lâmbalarının yeterince yanmamasından başlayan ve evlere dahi yeterli süre elektrik verilmemesi gibi problemler çok sık yaşanır. Bu ülkelerde sanayi durmuş olduğundan, enerji yetiyor gibi görünür. Ancak sanayi faaliyete geçse, çok fazla enerji sıkıntısı yaşanır. Büyük bir şehire veya ülkeye benzeyen insan vücudunun enerji ihtiyacı, önceden o kadar sağlıklı ve doğru şekilde öngörülerek tespit edilip gerekli önlemler alınmış ki, normal şartlarda vücudumuz enerji sıkıntısı çekmemektedir. Vücudumuzu yaratan irade, insanın yürüme, koşma, ağır işte çalışma gibi faaliyetlerinde, vücudun ne kadar enerjiye ihtiyaç duyacağını bilmiş ve hücrelerdeki enerji santralleri olan mitokondrilere çok ayrıcalıklı bir özellik yerleştirmiştir. Bu ayrıcalık mitokondrilerin, hücre bölünmeden kendi kendilerine bölünüp çoğalmaları, vücudun veya organın gerekli enerji ihtiyacını sistemi bozmadan yerine getirebilmeleridir. Mitekondriler vücudun ne kadar enerjiye ihtiyacı olacaksa ona göre bölünüp çoğalmaktalar. Sayındaki artış, 100 ila 1000 kadar olabilir. Daha fazla olursa hücrenin içindeki diğer organellerin çalışması bozulacağından bu sınırlar içinde çoğalmaktadır.
Vücudun enerjiye ihtiyacı azaldığında, sayısı 100-1000 kadar artmış mitokondriler hücrede tutulmamaktadır. Bunun için de çözüm daha canlının ilk yaratılışında konmuş ve mitokondrilerin ömrü 7-10 gün olacak şekilde kısa tutulmuştur. Hücredeki bu uyum sistemini, bir odada ağır yük taşınacağı zaman yükü kaldıracak kadar insanın odaya gelmesine ve yük taşındıktan sonra odayı terk etmesine benzetebiliriz. Fazla enerjiye ihtiyaç kalmadığında, sayıları fazla olan mitokondrilerin 6-7 gün içinde ömürleri son bulup parçalanırlar ve enerji gerekliliği artana kadar çoğalmazlar.
Hücrede enerji üretimi, organik gıdaların karbon bağlarının parçalanarak enerji üretim devri daimine girmesiyle olur. Mitokondriler, sadece tek bir kaynağa bağlı olarak enerji üretmezler. Nasıl ki ülkemizde hidroelektrik, nükleer, tabiî gaz, rüzgâr enerjisi gibi enerji kaynakları vardır. Bunların hepsinden elde edilen enerji evlerde, iş yerlerinde, sanayide, taşımada vb alanlarda kullanıldığı gibi, hücreler de normal şartlarda karbonhidrat ve yağları, çok aç kalırsa da proteinleri kullanarak mitokondrilerinde enerji üretir. Üretilen enerji, hücre zarından madde taşınmasında, hücrede yeni makro moleküllerin sentezinde ve vücutta yapılan her türlü kas hareketine bağlı mekânik işlerde kullanılır. Hücre içindeki reaksiyonlardan sonra, enerji kaynakları parçalanarak, mitokondrilerde karbondioksit ve hidrojen açığa çıkar. Mitokondri zarlarında hidrojen iyonu derecelenmesi oluşur. Hidrojen iyonu birikiminden oluşan elektrikî potansiyel kullanılarak, ATP sentetaz isimli proteinin desteğiyle, ADP molekülünden hücrenin kullanabileceği enerji formu olan ATP üretilir.
Mitokondrilerin raflarına yerleşen hidrojen tutucu enzimler tarafından bu elektronların tutulması gerekir, aksi takdirde enerji üretilemez ve hayat olmazdı. Canlılığın varlığı, mitokondrideki elektron tutucu moleküllerin varlığına bağlanmıştır. Mitokondrideki oksidatif enzimler olmasaydı, karbon temelli hayat oluşmazdı.
Çok kalabalık ve sıkışık bir yerde insanlar birbirine değerler ve rahat hareket edemezler. Mitokondriler de küçücük hücre içinde yüzlercesi bir arada bulunurlar; birbirlerine yapışıp kalmamaları için üzerlerine elektrik yüklü proteinler yerleştirilmiştir. Bu proteinler olmasalardı birbirlerine yapışan mitokondriler görevlerini yapamayacağı gibi hücre sitoplazması da gerçek bir kolloidal eriyik halini koruyamayacaktı.
Ayrıca bu elektrik santrellerinin hassas elektrik yükünün dengesinin korunması gerekir. Hücre zarının geçirgenliği esnekliğive iyon kapılarının milivoltluk dengesinin sağlanması her şey bu hassasa elektrik dengesine bağlı. Bunun dengede kalması her şeyin normal çalışması gerekir. Bu dengeyi sağlamakta ki en büyük yardımcımız doğadaki negatif iyonlar. Fakat biz her zaman negatif iyon kaynaklarının yanında bulunmamız mümkün değil. Hatta bulunduğumuz ortamdaki negatif iyonlar dahi pozitife dönüşüyor. Çünkü çok kuvvetli elektromanyetik alanlara maruz kalıyoruz. Her yanımız elektrikli cihazlarla çevrilmiş. Bu sebepten kendi hassas elekrik dengemiz de bozuluyor. Hücrelerimizinde. Sonra ki safha enerjimiz düşüyor. Santraller elektrik üretecek durumda olmayınca gelen karbonhidrat şeker oksijen işe yaramıyor. Santrale gelen gıda işelnemiyor. Enerji azalınca tüm sistem etkileniyor. Düşünme hareket ve hücresel çoğalma. Kopyalama bozuluyor. Ve istenmeyen bozuk tümör hücreleri çoğalıyor. Kanser ve diğerlerine hoş geldin diyebiliriz. Bu sebepten dolayı doğadaki dengeyi biz kendi yaşam alanında taşınabilir negatif iyon cihazları ile kurmalıyız . Yaşam kalitemizi ancak bu şekilde sağlayabiliriz.
Dr. Arslan MAYDA yazısından alıntı ve kendi çalışmalarımdan bir derleme.